MİLLÎ BİRLİK ve DEMOKRASİ
M. HALİSTİN KUKUL
Adâleti en başa koyup, insan hayatını kıymetli kılan her sahaya el atabiliriz.
Esas bu olduğu müddetçe, demokrasi; bu vazgeçilmezlerden biri olarak karşımıza çıkar.
Demokrasi; serbestlikler ve hürriyetler adına dağınıklık veya lâçkalık değil; adâlet adına, kaideyi esas alan disiplinli bir rejimdir.
Muhakkaktır ki, disiplinden maksat, tahakküm değil, kaideler tanzimini sağlayan, ‘vicdânî kültüre’ sâhip, karşılıklı mutabakat metni olan
hukukî hükümlerdir.
Demokrasi; akl-ı küll’ün, bizi yânî akl-ı cüz’iyi serbest bırakması ve onu, uzaktan murakabe/denetleme/kontrol etmesi gibi, araya ‘vicdân’
denilen inisiyatif unsurunu yerleştirir.
Vicdân; ‘vicdânlı’ veya ‘vicdânsız’ ifadeleriyle değer kazanır. Şüphesiz ki, vicdânsızlık değil; vicdânlılık, insana verilmiş bir hak değil,
beşerî hükümlerin de fevkinde, insânî değeri yüksek bir vasıftır.
Demokrasiye, sâdece beşerî hükümler değerlendirmesiyle baktığımız zaman, şaşkına döneriz.
Vicdân-hukuk-mutabakat-disiplin, hepsi müşterek bir ‘kültür’ hâlini alırsa –cemiyet/halk/millet- buna alışırsa, zâten hukukî
müeyyidelerin fazlaca uygulanmasına da hacet kalmaz.
Cemiyet düzenini/âhengini, bir estetik algıya ve değerler yekûnuna isnat etmişçesine sahiplenen fertlerden müteşekkil millet, sarsılmaz
bir demokratik kültürün inşâsını başlatır ve onu, geliştirerek yürütür.
Devlet, bunun için vardır ve bu Devlet’i idâre edecek olanlar da, sâdece ‘sistemin bir parçası’ olarak, yâni, bu ilkelerden asla
kopmayarak, kendilerini, kibir, tahakküm, cebir, baskı gibi, insânî değerleri hiçe sayarak faaliyet icraya kalkışırlarsa, bunun adına, ‘seçim ile’
başa geçse bile, demokrasi denilemez.
‘Cumhuriyet’ demiyorum. Onun, bugün, dünyada onca çeşidi vardır. Cumhuriyet’te, şayet, anladığımız mânâda adâlet varsa ve geçerli
ise, orada demokrasi de vardır, diyebilirim. O zaman, adını ne koyarsanız koyunuz, hakîkî Cumhuriyet idâresi olur.
Serbest seçimi esas alarak kurulan cumhuriyet idârelerine birer birer bakalım: Farzedelim ki, isimlerindeki Cumhuriyet, demokrasiyle eş
mânâda olsun. Aslında, ikisi de, târiflerde aynı mânâda görünüyor.
Bir göz gezdirelim:
Demokrasi; F(ı)ransızca democratie’den ve o da, demos (halk/ahâli) ve krates (hâkim/muktedir) G(ı)rekçe’den. İçinde halk idâresi var
mı? Belki, halk hâkimiyeti/muktedirliği…
Cumhûr; Arapça, (cemiyet, kamu, toplum) ve (-iye) aidiyet takısıyla Cumhûriyet kamuya/cemiyete/topluma ait. İçinde halk idâresi var
mı? Yok!..
Kâğıt üzerindeki demokrasi ve cumhuriyet; içleri, herkesin kendi arzusuna göre doldurulmuş fakat birer târifle de sunulmuş ifadeler.
Mâdemki söz buraya geldi, birer târif de arzedelim:
“Cumhûriyet; “Millet hâkimiyetine dayanan ve bu hâkimiyetin milletin temsilcisi olarak seçilen milletvekilleri ve başlarındaki
cumhurbaşkanı tarafından yürütüldüğü devlet idâresi şekli” (Bkrz.Misalli Büyük Türkçe Sözlük, İlhan Ayverdi, Kubbealtı Lugatı, İstanbul
2011, Sf. 202)
“Demokrasi, “Millî irâdeye, hür seçime dayalı yönetim şekli.” (Bknz. A.,g., Lugat, Sf. 267)
Netîce: “Millet hâkimiyetine dayanan…” ve “Millî irâdeye ve hür seçime dayalı… idâre/yönetim şekli”.
Dünyayı kolaçan edelim: Bu yaşıma geldim, adâletli ve tartışılmayan bir seçim duymadım!..
Hâlbuki; ‘adâlet’, insânî olmanın olduğu kadar, ‘millî birlik’ içinde yaşamanın da ilk ve en mühim icâbı ve şartıdır.
Bunun en üzücü hâllerini, Türk Milleti olarak, maalesef, yaşadığımız ‘felâketli zamanlarda’ bile müşahede ediyoruz.
Adâlet ve ilim, maalesef, çok uzağımızda bulunuyor!..
Mefhûmlar üzerinde bile anlaşamıyoruz!..
İşin en kötüsü; kullanılan dil de, -maalesef- zehir saçıyor!..
Cumhuriyet; aynı zamanda bir nezâket, tahammül, muhabbet, mutabakat ve hoşgörü idâresi değil midir?
Devlet, millet , bayrak ve vatan mevzubahis olduğu zamanlarda, şahsîlikten kurtulmayı bilmeliyiz!..
Türk Milleti; asîl, vakur ve hakîkî demokrasiyi, insanseverliği ve vatanseverliği benliğinde taşıyan ve onları, yaşayan bir millettir.
Basit, menfaatçi ve ucuz hesaplar, hiçbir zaman, onun lügatinde olmamıştır!..
Millî birlik düşüncesinden de, hiçbir zaman, hiçbir kimseye tâviz vermemiştir!..
İçi; adâletle, ilimle, nezâket, şefkatle ve muhabbetle dopdolu olmayan bir idârî sistemin adına ne dersek diyelim, o, ‘millî birliği’ hakkıyla
tesis edici ve yaşatıcı bir sistem olamaz!..