BİR ŞEHRİ SEVMEK (SAMSUN)
Bir şehri sevmek, sadece o şehirde yaşamakla olmuyor. Şehrin sokaklarında kaybolmak, denizin kokusunu içine çekmek, tarihini dinlemek, insanının sesini tanımak gerekir. Samsun da böyle bir şehirdir. Karadeniz’in hırçın kıyısında, tarihiyle, doğasıyla, insanıyla kalpten bir bağ kurabileceğiniz bir şehir.
Samsun’u sevmek, Bandırma Vapurunun izinden gitmektir. Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da bu şehre ayak basmasıyla başlayan bağımsızlık mücadelesini hissetmektir.
Her köşesi tarihle örtülüdür Samsun’un. Gazi Müzesi’nde dolaşırken sadece bir binanın içinde değil, tarihin tam kalbinde yürüyor gibi hissedersiniz!
Samsun, sadece tarihiyle değil, doğasıyla da sevilmeyi hak eden bir şehirdir. Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti’nde binlerce kuş türünü gözlemlemek, Atakum sahilinde gün batımını izlemek, şiirler yazmak… Ya da Lâdik Gölü’nün sessizliğinde huzur bulmak…
Bu şehrin size sunduğu eşsiz güzelliklerden sadece birkaçıdır. Karadeniz’in mavisiyle yeşilin her tonunu bir arada bulabileceğimiz nadir şehirlerden biridir Samsun.
Samsun’u sevmek, bir şehirle değil, bir tarihle, bir kültürle, bir doğayla ve bir halkla bağ kurmaktır. Belki de Samsun’u sevmek, Türkiye’yi sevmektir biraz da! Çünkü bu şehir, milli mücadelenin başladığı yer olarak, bir milletin doğuşuna tanıklık etmiş bir şehirdir Samsun.
Bir şehri sevmek bazen onun karmaşasını, yağmurunu, rüzgarını da sevmek demektir. Samsun’un bazen inatçı yağmuru, bazen sisli sabahları vardır. Ama o havayı başka bir şehirde hissedemeyeceğimiz bir ruha sahiptir.
İşte bu yüzden Samsun, sadece bir şehir değil, bir yaşam biçimidir.
Bazen bu şehirle aranda tarif edemediğin bir bağ oluşur. Ne zaman, nasıl başladığını bilemezsin ama her sokağı tanıdık gelir, her manzara bir hatırayı canlandırır. O sokaklar sana geçmişin izlerinden, nemli şiirler yazdırır!
Bu şehirde insanlar, yardımseverdir, sıcaktır, içtendir! Birbirlerine dokunur, sessizce ama derinden…
Ben başka şehirleri de gördüm, başka sokaklarda yürüdüm. Ama Samsun’un yeri hep kalbimde ayrı olmuştur.
Sokaklarında âşık olduğum, küstüğüm, bahçelerinde çift kale maçlar yaptığım, düşüp kalktığım, dizlerimi kanattığım… Belki de kendimle barıştığım, ben olduğum yer Samsun. Kim bilir, belki de o yüzden bu kadar sevdim bu şehri. Bazen bir şehri sevmek, aslında kendini sevmekle başlar.
Doğdum doğalı Samsunluyum. Dile kolay, bir ömür… Öyle geçici bir sevgiden, kısa süreli bir alışkanlıktan bahsetmiyorum. Samsun benim için sadece yaşadığım bir şehir değil; çocukluğum, gençliğim, olgunluğum… Hayatımın ta kendisi. Bu şehirde büyüdüm, öğrendim, âşık oldum, üzüldüm, mutlu oldum, evlendim.
Bu şehirde en sevdiğim zamanlar, güneş yavaş yavaş batarken sahilde oturmak. Denizin o tatlı uğultusu eşliğinde biraz düşünmek, biraz sessiz kalmak…
Samsun’un böyle sakin bir yanı da var! Gürültülü değil, gösterişli değil belki ama içten, sıcak ve samimi. Tıpkı bazı insanların kalbine yerleşmesi gibi, bu şehir fark ettirmeden yerleşiyor insanın hayatına!
Kimi zaman yağan yağmura söyleniyorum, bazen rüzgâr saçımı darmadağın ediyor ama yine de Samsun’un havası başka! O serinlik düşündüğünden daha fazlasını anlatıyor insana. Hele bir de yüksek bir yerden şehir manzarasına bakınca, kendini bir film platosunda gibi hissediyorsun.
Küçük mutluluklarla büyüyen bir şehir Samsun. Bir bardak çayla, bir dost sohbetiyle, sahilde yapılan bir yürüyüşle seni adeta sarıp sarmalıyor. Herkesin kendine ait bir köşesi oluyor burada. Kimisi için Atakum sahili, kimisi için Doğu Park, kimisi için Amisos Tepesi… Ama her bir köşe, bir hatıraya dönüşüyor zamanla! Tıpkı benim mazideki anılarım, köşelerim gibi…
Samsun’un insanı ne çok konuşur ne de soğuktur. Tam kararındadır. Yardımseverdir, ama gösterişsiz! Tıpkı şehir gibi. Gösterişi olmayan ama kalbinde bir dünya taşıyan bir şehir Samsun.
Samsun değişti elbet, her şehir gibi. Ama bir tarafı aynı kaldı; samimiyeti. İnsanların yüzündeki tanıdık ifade, selamlaşırken göz göze gelmenin sıcaklığı…
Yıllar evvel, sahil o kadar düzenli değildi, ama ruhu vardı. Bisiklet yolu yoktu belki, modern kafeler de yoktu ama deniz hep aynıydı. Bugün bile, ne zaman o sahilde yürüyüş yapsam, yıllar öncesine giderim. Gençliğimin gölgesi düşer kaldırımlara! Sevdiğimin kokusunu alırım poyraz rüzgârlarında!
Yılların bana bu şehirde kattığı çok şey var! Ama şunu net olarak söyleyebilirim: Samsun her geçen gün daha da içime yerleşti. Bu şehri sevmek, sadece güzel olduğu için olmaz. Yaşadığın anılar, sokaklarında sevdiğinle el ele attığın adımlar, insanlarında bulduğum samimiyetle olur. Ben Samsun’u böyle sevdim. Yavaş yavaş, derin derin… Ve hala her sabah gözümü bu şehirde açtığım için şükrediyorum.
Samsun artık sadece bir şehir değil, benim için. O, hayat arkadaşım gibi… Ne eksik ne fazla. Olduğu gibi sevdiğim, alıştığım, benimsediğim, sevdiklerimin, kimsenin görmediği, ayak izlerini gördüğüm yer Samsun.
Ve biliyorum, başka şehirler belki daha büyük, daha kalabalık, daha gösterişli olabilir. Ama benim kalbim hep Samsun’da, Atakum’un o sahilinde, denizin sesiyle, sabahın serinliğiyle, yorgun yılların hatırasıyla dolu…
Baki Selamlar,