
ANILARIN İÇİNDEN
Sevgili dostlar, 2022 yılında edebiyat hayatına katmış olduğum, “Bekle Geleceğim Nezkam” adlı şiir kitabım dan sonra, ikinci kitabımızı, kendim veya başka dostlarımın yaşadığı komik, düşündüren anıları kapsayan, bir kitap mı? Hazırlasam kararsızlığındayken; tamamen gerçeklerden oluşan, anıların bir kaçını, bu satırlarda siz değerli okuyucularımızla paylaşmaya karar verdim.
ASKER:
İlk yazacağım gerçek hikayemiz, belki kırk sene evvel gerçekleşmiş olmasına rağmen eş dost sohbetlerinde ender gerçekleşen, bu anıyı her zaman anlatırım. Mahallemizde esnaf bir abimizin ben den yaşça büyük kardeşi, o seneler İstanbul’da askerliğini er olarak yapıyor. Parası azalmış ailesine mektup yazmış, para istiyor. Tabi özel şeylerden de bahsetmiş. O zamanlar PTT’ye askerlerin girmeleri yasak. İnzibat askerleri içeride nöbet tutarlardı. Böyle bir durum olduğundan ailesine yazdığı mektubu atamıyor. Askeriyede de mektuplar okunduğu için, kışladan da göndermek istemiyor. O gün çarşı iznine çıkıyor, cebininde, çok az bir harçlığı var! Yemek ihtiyacını karşıladıktan sonra, sadece kışlaya dönecek parası kalıyor. Mektup da önemli, bir şekilde göndermesi gerekiyor. Abimizin aklına ben en iyisi E5 karayoluna inip, yoldan geçen arabalardan birini el edip durdurayım. Zaten üstümde asker kıyafetleri var! Birisi mutlaka durur! Diyerek yola koyuluyor. Bir iki denemeden sonra, bir araba yavaşlayarak duruyor. Abimiz sevinçle cebinden mektubu çıkartarak, arabanın şoför kapısına yöneliyor. Bir de ne görsün! Koskoca İstanbul’da durdura durdura Rahmetli Cüneyt Arkın’ını durdurmuş. Rahmetlide abimizin mektubunu almış postaya vermiş. Mekânın Cennet olsun, Fahrettin Cüreklibatur…
HOCA:
Bu anlatacağım olay da Samsun’da gerçekleşen bir tirajı komik bir hikâye! Yer Samsun merkezde bulunan, ünlü bir camimizin müezzini ile ilgili. Caminin ve hocanın ismini vermek istemiyorum. Hocamızın sesi mükemmel, ezan okurken dinlemeye doyamazdım. Caminin içinde yaptırdığı dualar, okuduğu süreler, beni adeta mest ederdi. Hocamızın sesini, kuran okurken, kasete kayıt ettirmeyi çok istiyordum. O zaman ses kayırları kasetlere yapılırdı. Bu teklifimi, hocamızın samimi olduğu bir arkadaşına anlattım, oda sağ olsun! Hocamıza söylemiş, oda kırmamış kabul etmiş. Hocamıza boş bir kaset aldım, arkadaşla gönderdim. Hocamız sağ olsun bir arkadaşı ile beraber, namaz saati dışında camide kasetin bir yüzünü doldurmuşlar. Cami boş, ses yankı yapıyor. Okurken kendilerinden geçmişler. Okuma kayıt bitince bir dinleyelim diye kontrol ettiklerinde, cihazının azizliğine uğrayıp, kayıt yapmadığını üzülerek görmüşler. Arkadaş, bana anlattığında çok üzülmüştüm. Hocamıza ikinci teklifi yapamamıştım. Hocam hakkınız geçmiştir, hakkınızı helal edin!
ORHAN GENCEBAY:
Bu anımız da kırk seneden fazla olmuştur. Bir arkadaşım var! Oda benim gibi, Orhan Gencebay hastası, kendisi o yıllarda dolmuş şoförlüğü yapıyordu! İş yerimizin karşı köşesinde dolmuş durağında, aracına müşteri beklerdi. Aracında kaset çalarda, Gencebay’dan başka sanatçı dinlemezdi. Sabahtan akşama aracında, Gencebay’ın şarkıları çalar dururdu! İkimizde o yıllar aynı kafada Gencebay’ın hastasıydık. Yeni kaseti ne zaman çıkacak diye dört gözle beklerdik. Rahmetli Selçuk abiye (Tempo Kaset) gider Gencebay’ın kaseti, geldimi diye sorardık. Çıktığında tekrar tekrar dinler, şarkıları ezberlemeye çalışırdık.
İş yerimizde o yıllar, Rahmetli babama yardım ediyorum. Arkadaşım bir gün iş yerimize geldi. Gencebay’ın Samsun’da olduğunu hemen bulmamız gerektiğini söyledi. Arkadaşımın arabasına atladık. Gencebay’ı arıyoruz ama nafile yok yok! Sonra aklımıza Gencebay’ın saz ustası Ömer Sinop’un yanına gidebileceğini düşündük. Şimdi ki; Oba Restorant’ın arasında kendisini nihayet bulduk. O meşhur 34 SL 222 Plakalı Mercedes’in önünü kestik. Benim içim muhteşem bir olaydı! Gencebay’la konuşacaktım. Arkadaşımın arabasından indim, amacım o günün anısına arabasından bir hatıra almaktı. Kendisine memleketinize hoş geldiniz diyerek tokalaştım. Çok nazik o naif sesiyle gülerek hoş buldum diyerek cevap vermesi beni çok mutlu etmişti. Gencebay’dan bugünün anısı için istekte bulundum. Arabasından alınacak bir hatıra eşya benim için çok önemliydi! Kendisi de üzülerek o an için, olmadığını söylemişti. Bende fazla ısrar etmemiş, tokalaşarak ayrılmıştık. Ömer Sinop’un yanında çay içerken, biz de araba ile bir tür atıp korna çalarak, o da bize selâm vererek ayrılmıştık. Ben Orhan Gencebay’ın bana bir hatıra eşya borçlu olduğunu düşünüyorum. Bir gün karşılaşırsak o borcunu ödemesini söyleyeceğim.
Yine aynı arkadaşım bir gün dolmuş seferini yaparken, yine aracında kasette Gencebay çalıyor. Arabasına bir kişi biniyor. Ses bayağı açık! Araca binen kişi bir müddet sonra, Gencebay’ı çok mu seviyorsun diye soruyor. Dolmuşçuların bir dolmuş ağızı vardır! “Hassstasıyıız” abi diye cevap veriyor. O müşteri gülüyor ve arkadaşıma ben babasıyım diyor! Böyle bir tesadüf gerçekten olamaz. Tabi arkadaşım çok mutlu oluyor. Arabasına başka müşteride almadan, gideceği yere ücret almadan bırakıyor.
NEJAT UYGUR:
Bu seferki hikaye, Rahmetli Nejat Uygur ile yaşadığım bir anı; bizzat kendim yaşadım. Bu unutulmaz gün, yine kırk seneden fazla olmuştur. Yer Samsun Fuarı, her sene 1-31 Temmuz tarihlerinde açılır kapanırdı. Fuarımıza ses-sinema ve tiyatro sanatçıları gelir, bizlerde o değerli sanatçılarımızı, dinlemeye, seyretmeye giderdik.
O ay Fuar’ın açık hava tiyatro sahnesine, Rahmetli Nejat Uygur ve ekibi gelmişti. İzlemeye ailecek kalabalık bir gurupla gitmiştik. Ben o zamanlardan basın kartı taşıyorum. Ankara’da ve Samsun’da çıkan iki ayrı dergide haber ve makale yazıyorum.
Bizim ekiple tiyatroya, erken geldiğimiz için salon hemen hemen boştu! Bizimkilere bende en öne oturmalarını söyledim. Ben başka taraftayken bizimkileri, ön koltukların protokola ait olduğunu söyleyerek, ikinci sıraya almışlar. Fakat Protokol’den fazla gelen olmayınca ben yine ön sıraya geçmiştim, Sonra benim gibi başkaları da oturunca orasıda dolmuştu! Salon tıka bas dolu gelenlerin çoğu ayakta kalmışlardı. Oyun başlamış, büyük bir zevkle, mutlulukla takip ediyordum. Oyunun bir bölümünde Uygur’un oyunda, abisini oynayan, Rahmetli (Bahri Bayat) Uygur’a misafirlerimize şeker tutsana diyerek; replik yapıyor. Rahmetli Nejat Uygur’da sahnenin önüne cam şekerlikle gelerek, protokolde oturanlara, buyurun alırımsınız dedi! Herkes birbirine bakıyor kalkmıyor. Uygur’da ısrarla buyurun buyurun şeker alın diye ısrar ediyor. Baktım olacak gibi değil! Ben kalktım sahnenin önüne gelerek, şekerliğe elimi uzattım. Bir adet şeker almıştım ki! Rahmetli elime vurarak, şekerin elimden düşmesini sağladı! Rahmetli Bayat ayıp değil mi? Neden misafirimizin eline vuruyorsun deyince! İşte o zaman Rahmetli Nejat Uygur’un tiyatroya gelen misafirlerin kahkaha tufanı koparmasına, benimde mahcup olmama neden olan repliği söyledi! Ama abi iki tane alıyordu! Maalesef rahmetli beni tuzağa düşürmüştü! Sonra öğrendim ki aynı replik her gece yapılıyor, benim gibi bir kurban seçiliyormuş.
Anlatacak o kadar çok hikâye var ki! İlk aklıma gelenler, Rahmetli babamla Süleyman Demirel, İsmet İnönü, Yassı adada Rahmetli Adnan Menderes’le beraber yatmış, DP Milletvekili Av. Nüzhet Ulusoy Kâmil Sönmez, Yıldıray Çınar, Abisi Sami Çınar Ümit Tokcan, Osman Yağmurdereli, Sağ olan Ümit Besen, KKTC Ersin Tatar, Meclis Başkanı, Numan Kurtulmuş, Bakan Mehmet Muş, Samsun Valimiz Orhan Tavlı, Milletvekilleri, Kaymakamlarımız, Belediye Başkanlarımız ve birçok bürokratlarla anılarımız oldu!
Ömür böyledir işte! Safa ile Merve arasında koşan bir Hacer gibi! Kalbiyle nefsi arasında, gider gelir insan!
İki kişi geri dönmez dedi usta! Birincisi ölen, ikincisi kırılan! Niçin? Diye sordu çırak! Çünkü, diye başladı söze usta; birincisinde can yoktur, İkincisinde derman!
Bende, dermanım oldukça koşturmaya yazmaya devam edeceğim…
Baki selamlar…