Samsun’un Geceleri
Bir Şehri Özlemek: Samsun’un Geceleri ve Atakum’un Romantik Dokusu
“Bir şehri sevmek Samsun demiştik. Şimdi ise bir şehri özlemek diyelim. Samsun’un gecelerini hatırlamakla başlıyor. İnsan bazen bir kentin gündüzüne değil, gecesine vurulur; ışıklarına, sesine, sakinliğine… Samsun’un geceleri de tam olarak böyle: uzaklaştıkça daha çok çağıran, özledikçe daha derinden hissedilen bir şehir masalı.”
Bir şehri özlemek bazen bir sokak lambasının ışığında, bazen bir rüzgârın yüzüne dokunuşunda, bazen de unutamadığın küçük bir ayrıntıda gizlidir. Samsun’u özlemek ise Atakum sahilinin geceye karışan seslerini, kokularını ve hikâyelerini özlemektir. Gündüz ne kadar canlı olursa olsun, bu şehrin asıl büyüsü geceleri ortaya çıkar. Çünkü Samsun’un gecesi, özellikle Atakum’da, insanın içine işleyen romantik bir dinginliğe sahiptir.
Akşam güneşi denizin üzerinden hafifçe çekilmeye başladığında sahil boyunca turuncunun morla karıştığı o gün batımlarında masmavi bir perde oluşur. Sahil yolundaki ışıklar yanmaya başladığında, sanki şehrin kalbi yavaşça hız kazanır. Dalgaların ritmi daha belirgin olur, kumsalın rengi koyulaşır, rüzgâr ise tuzlu bir serinlikle saçlara karışır. O an anlarsın ki Samsun’da gece, insanın ruhuna adım adım işler.
Bu sonsuz sahil şeridinden ayrılıp şehrin kalbine, Liman’ın ışıklarına doğru bir yolculuğa çıkmak ise farklı bir özlemi beraberinde getirir. Atakum’un dinginliğine tezat oluşturan, daha tarihi ve mağrur bir siluet çizen İlk Adım Anıtı’nın devasa gölgesinde, şehrin kurtuluşa attığı ilk adımın ruhu Karadeniz rüzgârıyla harmanlanır. Limanın loş ışıklarının denize yansıması, Bandırma Vapuru’nun sessiz bekleyişiyle birleşir; burada geçmişle bugün arasında görünmez bir köprü kurulur.
Samsun’un gecelerine, sahilin dinginliğine ve şehrin içine sinmiş romantik huzura dalarken, bu şehrin yalnızca bir sahil kenti olmadığını da hatırlarsın. Çünkü Samsun, bir milletin yeniden doğuşunun adıdır. Milli Mücadele’de üstlendiği cesur roller nedeniyle, 1924 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından İstiklal Madalyası ile onurlandırılmıştır. Bu madalya, sadece bir şehrin değil, bir ruhun, bir dirilişin, bir vatan sevdanın nişanesidir. Bugün Atakum’da esen rüzgârın tuzlu serinliğinde, limanın sessizliğinde ya da karanlık bir gecede denize vuran ışıklarda bu tarihin yankısını hissetmemek mümkün değildir.
Atakum’da gecenin en romantik duraklarından biri şüphesiz Yalı Kafe’dir. Camların ardından yansıyan yakamozlar eşliğinde bir dilim traliçenin tatlı dokunuşuyla zamanın bile yavaşladığını hissedersin. Çatalın ucunda eriyen o yumuşak tat, sadece damağında değil, anılarında da iz bırakır. Bir tatlıdan çok daha fazlasıdır bu; Samsun’da geçirilen gecelerin insanın içine işleyen huzurunu hatırlatan bir ritüeldir. Traliçeyi yerken dalgalara bakmak, içindeki özlemi yumuşatır; sanki şehir seni sessiz bir sarılmayla karşılıyordur.
Samsun gecelerinin vazgeçilmez kokusu, sahil boyunca yayılan o taze yosun kokusudur. Bu kokuya karışan balık ekmek sandalının iştah açan kokusu ise insanın zihninde sıcak yaz akşamlarını, dostlarla geçirilen neşeli sohbetleri canlandırır. Samsun’u özleyen biri için bu koku, şehrin uzaktan gelen sessiz çağrısı gibidir.
Ancak Atakum sadece dalga seslerinden ibaret değildir. Gecenin ilerleyen saatlerinde sahilin arka sokaklarından sızan bir keman sesi ya da bir mekândan yükselen hüzünlü Karadeniz ezgisi, kentin kültürel ritmini geceye taşır. Bu sesler, özlem duygusunu daha da keskinleştiren güçlü bir çağrıya dönüşür.
Sahil boyunca yürüdükçe gecenin sesi değişir. Kumsalda hissedilen o hafif çökelti, dalgaların bıraktığı ıslak çizgi, ay ışığının deniz üzerinde çizdiği yakamozlar… Hepsi Samsun gecesinin şiirsel yanını oluşturur. Bu şiir en çok da Deniz Kızı Kafe’de anlam bulur. Kumların hemen dibindeki masalara oturup çayının dumanını denize savururken, bardaktaki çayın sıcaklığı ayaklarının altındaki kumun serinliğiyle birleşir; bu ince denge, Samsun gecelerinin insanı nasıl bir huzura sardığını anlatır.
Bu kıyı şeridinin huzurundan ayrılıp kentin ışıklarını tepeden izleyebileceğin Amisos Tepesi’ne çıktığında, Samsun gecesinin bütün ihtişamı gözlerinin önüne serilir. Sahil şeridi yan yana dizilmiş bir pırlanta kolyesi gibi parlar. Binlerce ışığın, Karadeniz’in karanlık örtüsü üzerinde parlayan bir yıldız takımı gibi görünmesi, şehri tek bir nefeste içine çekme arzusunu artırır.
Gecenin ilerleyen saatlerinde sahil sakinleşir. Bisikletlerin tekerlek izleri azalır, sahil yolu boşalır, rüzgâr biraz daha serin eser. Tramvayın ışıklı vagonları sahil boyunca süzülürken, camların ardından akıp giden manzara insanın zihnindeki anıları da aynı hızla canlandırır. Ama deniz hep oradadır; aynı ritimde, aynı nefeste…
Ve işte bütün bu seslerin, kokuların, ışıkların arasında Samsun’un neden böylesine özlendiğini anlarsın. Bu şehir, insanı sessizce kendine bağlayan bir ruha sahiptir. Atakum’un dalgaları bazen geçmişi fısıldar, bazen geleceğe dair umutları. Her ışık, her dalga kırılması, her sessizlik Samsun’un kalbinde saklı duran o derin özlemi hatırlatır.
Samsun’un gecesi, insanın içini hem sakinleştiren hem de çağıran bir masaldır.
Ne kadar uzaklara gidersen git, o masal hiç bitmez.
Çünkü insanın kalbine bir kez dokunan şehirler vardır; sesi, kokusu, ışığı, hatırası peşini bırakmayan… Samsun da böyledir.
Çünkü bazı şehirler seni yalnızca misafir etmez; sen fark etmesen bile kalbinden bir parça alır ve saklar. Samsun da o şehirlerdendir. Özlemi hep aynı yerden sızar, hep aynı yankıyla geri döner.
Ve bir gün, Atakum’un dalgaları gecenin içinden adını tekrar fısıldadığında, anlıyorsun: Uzak kaldığın şehir değilmiş… Uzak kalan senmişsin.
Samsun ise hep oradaymış. Seni bekleyen, seni çağıran, sana ait olan o sessiz, mavi özlem gibi…
Baki Selamlar…